6 aylık askerlik macerasının ardından tekrar blog yazdığım için mutluyum. Aslında askerliğin bitmesiyle beraber ilk yazacağım yazı 6 aylık süreci değerlendirmek üzere olacaktı ancak bir türlü yazacağım yazının tarzını belirleyemedim ve bahsedip-bahsetmeyeceğim veya odaklanabileceğim konuları seçemediğim için bu konudan vazgeçtim.
Şimdi okuyacak olduğunuz yazı ise son 1–2 sene içerisinde yaşamış olduğum hayatı kaçırma hissi veya gelişmeleri kaçırma korkusu olduğunu düşündüğüm, aslında tam olarak adlandıramadığım bir süreç.
Genel olarak okuduğumuz kitaplar/makaleler veya izlediğimiz videolar bizlere planlı yaşamanın kolaylığından ve başarıya ulaşmanın güçlü yolu olduğu bahsedilir. Ben de bu yöntemin doğru olduğunu düşünüyorum, sürprizlerle karşılaşmadığınız ve planladığınız bir şekilde günü tamamlamak sizi zinde tutar mutluluğa ulaştırır, ve tüm bunları başarıyla buluşturduğunuz zaman başarının gelmemesi olanaksız. Başarıya ulaşmanın en önemli noktası ise bu sistemi düzenli bir şekilde uygulayabilmek.
Mesela Çarşamba akşamı için güzel bir dizi/film gecesi düzenlemek istersiniz ama arkadaşınız/sevgiliniz/aileniz sizin için farklı bir plan yapmıştır. Hafta sonu için harika bir planınız vardır ama başkaları sizi farklı bir plana dahil etmiştir. Önemsediğiniz kişilerin davetlerini geri çevirmek sizi mutsuz edebilir, beklemediğiniz sonuçlar doğurabilir.
Asıl gelmek istediğim noktaya gelecek olursak, yaşadığımız anın tadını çıkarabilmek konusunda zaman zaman başarısız olduğumu söyleyebilirim. Çünkü o an tam olarak ne yapmak istediğime bir türlü karar veremiyorum. Zamanımın büyük çoğunluğunu kitap okumak, dizi/film izlemek, arkadaşlarımla veya ailemle vakit geçirmek şeklinde gruplara ayırabilirim. Ancak burada ortaya çıkan sorun ise ne zaman ne yapmak istediğime bir türlü karar verememek. Bu aktiviteleri gün içerisinde farklı zaman dilimlerine bölmek ise henüz başarıya ulaşabildiğim bir yöntem değil…
2 saat kitap okuyayım, bir film izleyeyim veya 3 bölüm dizi izleyeyim, ailemin yanında vakit geçireyim birlikte bir şeyler yapalım, arkadaşlarımla vakit geçireyim. Bir türlü mutlu veya başarılı olabileceğim algoritmayı bulamadım, çünkü bir günüm bir günümü tutmuyor…
Bunun yanı sıra plansız/programsız yaşayıp kendimi hayatın akışına bırakmak fikri ise beni oldukça korkutuyor. Çünkü genel anlamda doğaçlama yaşamak benlik değil, kesinlikle beni huzursuz ediyor. Zaman zaman yaşadığım bu sıkıntının en yakın tabiri: FOMO (Fear of Missing Out)
FOMO’yu açıklamak gerekirse, kişilerin etraflarındaki birçok alternatifin farkında olması ve daima daha fazlasını isteme, olmak ya da yapmak istemesinden kaynaklanıyormuş. Bir çeşit kaygı bozukluğu ve “gereksiz yere pişmanlık duyma” olarak da adlandırılıyor.
Belki de FOMO ile birlikte yaşıyorsunuz ve farkında değilsiniz. Anlık olarak yaptığınız bir aktiviteye kendinizi veremiyor, zevk alamıyorsunuz. Çünkü aklınızda hep başka bir aktivite var, yapmak istediğiniz başka bir şey var. (Tuvalete giderken bile telefonu bırakmayıp -hatta özellikle telefonla tuvalete gitmek- bir an bile olsa telefondan kopmamak, zamanı değerlendirdiğini sanmak.)
E o zaman hoşgeldiniz…
Aslında bakarsanız FOMO sizin için çok kötü olmayabilir. Bu konuyu biraz da hırs gibi ele alabiliriz. Hırslı bir kişiliğiniz var ve bu dozunda ise başarıdan başarıya koşabilirsiniz ancak aşırıya kaçma durumunda da yalnız kalabilir sorunlu bir hayat yaşayabilirsiniz. FOMO’yu da bu şekilde değerlendirebiliriz, hayatı kaçırıyormuş hissine kapıldığınız zaman gününüzü daha efektif kullanabilir ve kendinizi daha fazla geliştirip yeni şeyler öğrenebilirsiniz veya gün içerisinde sizi mutlu edecek şeyler yapabilirsiniz.
Konuyu toparlayacak olursak FOMO ile yaşamınızı düzenleyebilir veya batırabilirsiniz. Hayatınızı doğru kurgulayıp anı yaşamaya ve yaşadığınız andan zevk almaya odaklanırsanız gayet güzel zaman geçirebilirsiniz. FOMO’nun sizi ele geçirmesine izin vermeyin, hayatınızın her döneminde kesinlikle kaygı ve stresten uzak durun. Başka bir hayatınız yok.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, yazımda beğenmediğiniz, katılmadığınız veya aynı durumu yaşadığınızı düşünüyorsanız yorum kısmından görüşlerinizi belirtebilirsiniz. Yazıyı beğendiyseniz sosyal medya üzerinden paylaşmayı sakın unutmayın. 🙂